30 Ocak 2009 Cuma

Meçhul Öğrenci Anıtı


Meçhul Öğrenci Anıtı / Ece Ayhan

Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı,
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür.

Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
- Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
- Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.

Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım

O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazmıştır:
Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler

Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek

28 Ocak 2009 Çarşamba

düş yola ey yabancı

düş yola ey yabancı
sözlerinde ipeğin uğultusu varken yola düş
dilini ihanetin tuzuyla silahla
göreceksineskiden tad aldığın şeyler
tozlu yavan ve acı
ey şiiri biri duyarlık vakfıdır diye
sessizliğin künyesine yazan yabancı
bil, şiir gurbettedir emrah'la
ağzı kanlı bir ağaç selidir pir sultan için
duy, beyazın emeğiyle dokunan
sesini köpüğün ve pirincin
ölümün kovanında arılar
kurarlar balını bilincin
sözlerinde ipeğin uğultusu varken düş yola
ey yabancı, dilini ihanetin tuzuyla silahla

Bedrettin Üzerine Şiirlerden
Hilmi Yavuz

20 Ocak 2009 Salı

Rosa'dan

Jean-Paul Riopelle-Tribute to Rosa Luxemburg
Wronke, 28 Aralık 1916

Sevgili Tilde,

Christmas mektubuna hemen neden olduğu öfkenin etkisinden kurtulmamışken yanıt vermek isterim.Evet, mektubun beni kesinlikle deliye döndürdü (fuchsteufelswild), çünkü çevrene ne ölçüde hapsolduğunu (im Bann deines Millieus stehst) her satırında açık seçik gösterecek kadar kısa ;bu ağlamaklı ton ,sözde bşkalarından kaynaklanan "hayal kırıklıklarına" tuttuğun yas ;oysa birzamanlar insanlığın bütün gizinin kusursuz imgesini yakalamak üzere bakardın aynaya!"Biz" sizin dilinizde özel lağımınızın öteki kara kurbağaları demektir şimdi;bir zamanlar benimleyken ise arkadaş grubun ve ben anlamına geliyordu.Tamam, öyleyse seninle arzu ettiğin çoğul zamiriyle ilişki kuracağım (dann, wart, ich werde Dich per 'Ihr' behandeln).
Hüzünle "yeterince radikal olmadığınızı" düşündürüyorsunuz."Yeterince değil", doğru bir sözcük gibi gelmiyor!Hiç radikal değilsiniz ,sadece omurgasızsınız.Derece olayı değil tür olayı bu."Siz" benden bambaşka bir zoolojik türsünüz ve sizin sefil, itici korkak ve yarı gönüllü varlığınızdan şimdiki kadar nefret etmemiştim asla.Radikal olmaya aldırma diyorsunuz, tek sorun içine çekilmek ve artık yararlı olamamak.Siz sefil, ayrıntıda boğulan ruhlar, bir miktar kahramanlık gösterisi yapmaya sonuna kadar hazırsınız, ama sadece paraya karşı ve hemen karşılığını alabileceğinizi görüyorsanız; düpedüz "evet" -o dürüst ve dobra dobra konuşan adamın basit sözleriyle:"Burada duruyorum , başka birşey yapamam, Tanrı bana yardım etsin"-bu sözlerin hiçbiri sizin için edilmedi.(1)Ne talih ki bugünkü dünya tarihini sizin gibi insanlar yapmıyor, yoksa bir daha düzeltilemezdi ve hala feodalizme saplanmış kalırdık.

Bana gelince ,ben hiç yumuşamadım, son aylarda parlatılmış bir çelik kadar sertleştim ve gelecekte, politik alanda da kişisel dostluklarımda da, en ufak bir ödün vermeyeceğim.Ciyaklama hissini duymak için siz kahramanlardan oluşan bir porte galerisini hayal etmem yeter:O tatlı Haase , itinalı sakalı ve Reihstag'daki kılı kırk yaran konuşmalarıyla Dittmann, kocanızın doğal olarak her türlü sıkıntıya katlanarak peşinden gittiği topal sığır çobanı Kautsky, muhteşem Arthur (Stadthagen)-ah je n'en finirai!(söyleyeceklerim bu kadar değil)Size yemin ederim , kahramanlarınızla "döğüşmek", hatta biraz olsun ilgilenmektense, yıllarca burada kalmayı, cennete yaklaştığımı söylediğim bir yer olarak değil, tersine ışıksız, gözde şairlerimi ezberden okuduğum küçücük hücreli Alexanderplatz'daki delikte oturmayı tercih ederim.Graf Westarp'ı (Reihstag'daki Muhafazakar partinin lideri)tercih ederim;Reihstag'da bir keresinde badem kadifesi gözleriyle konuştuğu için değil, ama bir insan olduğu için.Sana yemin ederim, beni hapishaneden bıraksınlar, siz şarkı söylemeye kalkan kurbağalar sürüsünü borazanlar, kamçılar ve tazılarla avlayıp darmadağın edeceğim.-Penthasilea gibi konuşmak isterdim, ama o zamanda Tanrı aşkına sen Achilles değilsin ki.(2)Yeni YIL selamım yeterli gelmedi mi ?Öyleyse insanoğlu olmaya bak.Asıl önemlisi insan olmaktır, o da herşeye karşı ve herşeyden dolayı , güçlü net ve neşeli olmak demektir, çünkü gözyaşları zayıflara göredir.İnsan olmak yaşamını gerekirse "yazgının terazisine bırakmak" demektir, her güzel gün ve her güzel bulut için sevinmektir - oh, sana nasıl insan olunacağının reçetesini yazamam, tek bildiğim nasıl insan olunacağı.Kaldı ki Berlin dışındaki kırlarda, birkaç saatlik yürüyüşlerimizde ,mısırların üzerinde kıozıl günbatımını izlediğimizde sen de bilirdin.Dünya bütün rezilliklere rağmen çok güzel, ahmaklarla korkaklar olmasaydı daha da güzel olurdu.
Gel yine de seni öpeyim , çünkü aslında iyi bir ruhun var.Mutlu yeni yıllar!

Briefe an Freunde adlı eserden Mathilde Wurm'a yazılmış mektup
1-Kuşkusuz Martin Luther'in ünlü deyişi bu.Rosa, Der Kampf'daki makalesini aynı cümle ile bitirmişti.
2-Penthasilea,Truva'da Greklerle savaşan ve Achilles'in kılıçtan geçirdiği Amazonlar kraliçesi

14 Ocak 2009 Çarşamba

mezar

tükenirdi monolog
kaçarken içine düştüğüm kara toplum
big bang sonrası büyük yalnızlık bilinmeyeni
saçlarında titreyen iblisler karartırken güneşi
üstüste gömülürken
saydam yaşamlar
bir yankı duyulurdu hiç'likten
bütün yalnızlıklarınızın ilenci
korusun çoğulluklarınızı
cinnet koyun erdemin adını
maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın
hepiniz mezarısınız kendinizin...

nilgün marmara

5 Ocak 2009 Pazartesi

Yeraltından Notlar'dan


"İster mermi kullanılsın, ister bir oy pusulası. İnsan iyi nişan almalı, Kuklayı değil kuklacıyı vurmalı"
Malcom X

(Yeraltından Notlar'dan DOSTOYEVSKİ)
Şimdi, bir an için insanların aptal olmadığım düşünelim. (Aslına bakarsanız şu sebepten, insanların gerçekten aptal olduklarım söyleyemeyiz: Bütün insanlara aptal dersek, kime akıllı diyeceğiz?) İnsanlar aptal olmasalar bile, şunu söyleyeyim ki, dehşetli nankördürler. Evet, hem de eşi bulunmaz bir nankör. Bana kalırsa insanı, iki ayaklı nankör yaratık diye tarif edebiliriz. Bu kadarla yetinirsek, en önemli kusuru unutmuş oluruz. İnsanın en büyük kusuru, Nuh Tufanı'ndan başlayıp Schlezwig Holstein dönemine dek süren erdemsizliğidir.

Erdemsizlik ve bunun sonucunda ölçüsüzlük. İnsanlık tarihine şöyle bir göz gezdirin, ne göreceksiniz, ihtişam mı? Belki bunun için Rodos heykeli bile yeter! Anayevski, kimilerinin bu heykeli insanların yaptığını, kimilerinin de doğa tarafından yaratıldığını ileri sürdüklerini boşuna söylemiyor ya! Gözalıcılık mı? O da olabilir. Yüzyıllar boyunca her milletin askerinin, sivilinin, yalnızca törenlerde giydikleri üniformalara bakarsak, bunların karşısında şaşırmayacak bir tek tarihçi yoktur. Tekdüzelik mi? Bu da olabilir. Hep dövüşüyorlar; eskiden de, şimdi de, her zaman dövüştüler ve dövüşecekler. Tekdüzeliğe bir tek örneğin yetmeyeceğini hepiniz kabul edersiniz. Sözün kısası, insanlık tarihine birçok şey, hasta bir hayal gücünün uydurabileceği her şey yakıştırılır da, ağırbaşlılık yakıştırılamaz. Daha söze bile başlamadan, lafınızı tıkarlar ağzınıza.

Hayat, karşınıza erdemli, ağırbaşlı, ölçülü, sanki bu şekilde de yaşanabileceğini göstermek ister gibi, etraflarına ışık saçan bilge insanlar da çıkarır. "Eee, sonra?" diyeceksiniz. Sonrası belli: Bu gösteriş düşkünü insanlar, hayatlarının sonlarına doğru tamamen değişerek akla gelmedik çılgınlıklar yaparlar. Sorarım şimdi size: Böyle garip özellikleri olan adamlardan başka ne beklenir? Böyle bir insanın önüne bütün dünya nimetlerini serin, mutluluk denizine, başı kaybolana, hatta su üstünde kabarcıklar çıkana kadar gömün; geçim sıkıntısı çekmeyecek kadar da zenginlik verin. Ballı kaymakları yiyip, yan gelip yatsın; bunun yanında insan neslinin tükenmemesine de çalışsın... Bütün bunlara rağmen bu insan, nankörlüğü yüzünden inanılmaz rezillikler yapar. Balı kaymağı gözü görmez; bilinçli olarak en zararlı, kendi çıkarına en ters düşen hareketleri yapar. Bunun tek nedeni, mantıklı yaşamaktan bıkıp en tehlikeli şeylere kaçan hayal gücünü, her işine sokmak istemesidir.

Çılgınca hayallerini, en beter aptallıklarını bırakmak istemez; çünkü bir piyano tuşu değil de insan olduğunu ispat etmek derdindedir. (Buna sanki çok ihtiyacı varmış gibi.) Aslında tuşlara basıp piyanoyu çalan doğa kanunlarıdır; ama bu çalış sırasında kimse liste dışında bir istekte bulunamayacaktır. Üstelik bu adama, fen bilimleri ve matematiksel sonuçlarla, gerçekten bir piyano tuşu olduğu ispat edilse bile o akıllanmaz, sadece benim isteklerim olacak diye olmadık rezillikler yapar. Eğer bunlara gücü yetmezse, kendi kafasında karışıklıklar, korkunç fırtınalar yaratarak acı duymaya başlar ve en sonunda isteğini elde eder. Dünyanın her tarafına lanetler saçar. Lanet etmek, yalnız insana ait bir özellik olduğundan (bu, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliktir), bu yolla isteklerini elde eder. Bir piyano tuşu değil de insan olduğuna kesin olarak inanır. Şimdi siz, bütün bu karışıklığın, karanlığın, lanetlerin listelerde önceden hesaplanıp önlenebileceğini, böylece de mantığın ağır basacağını söyleyeceksiniz. Böyle bir durumda da insan, isteğinin yapılması için deli taklidi yapar. Buna kesinlikle inanıyorum ve doğru olduğuna da eminim.

İnsanların en önemli işi, sanırım, bir civata ya da piyano tuşu değil de insan olduğunu kendisine ispat etmektir. Bu nedenle başı belaya girse de, mağara adamlarına dönse de onun için farketmez. Gel de günaha girme şimdi: Henüz bu duruma gelmediğimize, iradenin kimbi-lir hangi şeytanın emrinde olmasına rağmen, en azından varolduğuna sevinme. Eğer bana bağırma lütfunda bulunursanız, irademin özgür olduğunu, onun yalnızca normal çıkarlarıma, doğa kanunlarına ve matematiğe uygun olması için çalışıldığını söyleyeceksiniz.
— Hadi efendim, iş listelerle matematiğe dayanıp iki kere ikinin dört etmesinden başka şey olmazsa irade nerede kalır? İradem karışmasa da iki kere iki dört ediyor. Bu, irade demek midir?

Sizlere şaka yapıyorum değerli okuyucularım ve şakalarımın da ne kadar tatsız olduğunu biliyorum. Ama söylediğim her şeyi şaka olarak anlamak da doğru değil. Dişlerimi gıcırdatarak takılıyorum belki size. Ne olur baylar, içimi kemiren bazı soruların cevabını verin bana…